Dr. Sami ULUS Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonraki ilk 10. yıl içinde yetişmiş BİR TIBBIYELİ...
1904 yılında İstanbul–Üsküdar semtinde doğdu. Ailesi ile birlikte ikamet ettiği Üsküdar semtinde 7 yaşında 1911 yılında başladığı ilk, orta ve lise tahsilinin devamında Tıbbiye eğitimi aldı. Askerlik hizmetini ise Tıbbiye Mektebi 4. son sınıfını okurken Gülhane Askeri Hastanesi’nde yaptı. 1922 yılında 21 yaşında tıp doktoru oldu.
• 1911 - 1916 İlk Okul
• 1916 - 1919 Orta Okul
• 1919 - 1922 Lise
• 1922 - 1926 Tıbbiye
Tıp doktoru olduktan sonra mecburi hizmetini Sinop vilayeti Boyabat kazasında yaptı. Aynı zamanda ihtisas olarak çocuk doktorluğu dalını seçmişti ve bu yönde eğitim gördü. Mecburi hizmet süresini tamamlaması sonrasında 1927 yılında İstanbul’a döndü ve İstanbul Üniversitesi – Tıp Fakültesi Çocuk hekimliği öğretim görevlisi Prof. Dr. Kadri Raşit Paşa Anday (1) yanında eğitimine devam ederek üçüncü yıl sonunda 1929 yılında ihtisasını çocuk doktoru olarak tamamladı. Çocuk Doktoru olduktan sonra 1929 yılında Konya Doğum ve Çocuk Bakım Evi’ne tayin edildi ve 1936 yılına kadar 7 yıl Konya vilayetinde görev yaptı. 1931 yılında Mualla hanımla evlendi. Bu evliliğinden 1937 yılında kızı Fatma Duygu (Fatoş Konuk) doğdu. Konya vilayetindeki görevinden 1936 senesinde "Ankara Doğum ve Çocuk Bakım Evi"ne tayin oldu ve Çocuk doktorluğu görevine burada devam etti.
İki tıbbi eser yazdı. İlk eseri 1944 yılında basılan kitap olup bu kitabı Milli Eğitim Bakanlığı satın aldı ve yıllarca orta mekteplerin son sınıflarında ders kitabı olarak okutuldu.
Kitap adı: "ÇOCUK BAKIMI"
Yazar: Dr. Sami Ulus
Yayıncı: Maarif Vekaleti, Kız Teknik Öğretim Okulları
Basım Yeri: İstanbul
Basım Tarihi: 1944
Sayfa Sayısı: 105 sayfa
Ebat:20 x 28 cm.
Dil: Türkçe
İçindekiler:
• Çocukluk Çağları
• Çocuğun Beslenmesi
• Hayvan Sütü Verme Metodu
• Çocuk Mamaları
• Cılız ve Vaktinden Evvel Doğmuş Çocuklar
• Çocuk Hastalıkları
• Bulaşık
• Hasta Çıcuklara Bakım
Kitap adı: “SÜT ÇOCUĞU HASTALIKLARI”
Yazar: Dr. Sami Ulus
Basım Yolı: 1948
Sayfa Sayısı: 615 sayfa
Dr. Sami Ulus'un ikinci eseri Doktorlar için yazılmış yine yıllarca bir çok vilayette ihtisas kitabı olarak çocuk doktorlarınca başvurulan kaynak olmuştu.
Sağlık Bakanlığı tarafından 1954 yılında yapımına başlanan ve 1957 yılında Ankara Hastahanesi olarak hizmet vermeye başlayan hastahanenin Çocuk doktorluğunu da yaptı. Ankara vilayetine çocuk hekimi olarak atanması ile birlikte 1936 yılından itibaren bir çok tıbbiyeli doktor, onun yanında ihtisasını yaptı ve Çocuk doktoru yetiştirdi.
Koç Holding kurucusu merhum Vehbi Koç bey 1960 yılında Ankara–Ulus Işıklar Caddesi üzerinde halen Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi adıyla hizmet verilmekte olan hastane binasını Devlet Hazinesine bağışladı.
Ankara – Dr. Sami Ulus Çocuk ve Eğitim Araştırma Hastanesi
Dr. Sami Ulus çocuk hekimi olarak Ankara’da iki ayrı hastanede hizmet verdiği 1936 - 1957 yılları arasında, kendi bireysel gözlemleri istatiksel verilerin yanı sıra nüfus artışıyla birlikte ihtiyaç duyulan tedavi edici aynı zamanda ihtisas eğitimleri verilebilen ayrı bir çocuk hastanesi kurulmasına öncülük etmiştir. Onun 1961 yılında Ankara Hastanesi’ne başhekim olmasından sonra kişisel özverili gayretleri ve çalışmaları ile merhum Sn. Vehbi Koç beyin bağışlamış olduğu bina Sağlık Bakanlığı tarafından inşaat işleri restorasyonları yaptırılarak 1963 yılında Ankara Çocuk Hastanesi adıyla ve 150 yatak kapasitesiyle hizmete sokmuş.
Kendisini her türlü çaba ve çalışmalarıyla 4 yıl başhekim olarak Ankara Çocuk Hastanesi’ne adayan Dr. Sami Ulus, 6 Mayıs 1965 yılında vazifesi başında 61 yaşında vefat etmiştir.
1965 – 1967 yılları arasında 1. Süleyman Demirel Hükümetinin Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Sn. Vedat Ali Özkan tarafından “Ankara Çocuk Hastanesi“ adı değiştirilerek “Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi” isim olarak verilmiştir. Günümüzde aynı hastanenin giriş katına Dr. Sami Ulus’un büyük bir büstü konmuştur.
Dr. Sami Ulus; Mualla Ulus'un eşi, Fatma Duygu (Fatoş Konuk)'un babası, Yegane Ulus'un abisi, Halide Ünal'ın dayısı, Erol Ünal ve İhsan Ünal'ın büyük dayısıdır.
(1) Prof. Dr. Kadri Raşit Paşa (Anday) Osmanlı Devleti'nin ilk eczacı paşası Mirliva Mehmed Raşit Paşa'nın oğludur. Çocukluğu Kadıköy Bahariye'de geçen Anday ilkokulu eski Fenerbahçe Stadyumu'nun yanındaki Taş Mektep'te, orta ve lise eğitimini Kadıköy Sultanisi'nde okumuş, 1900 yılında Fransa'ya gitmiş. Paris Tıp Fakültesi'ni bitirmiş. Orada belediye hekimliği için teklif almış, fakat kalmayıp Türkiye'ye dönmüş. Üniversite hocası olarak kürsüler kurmuş. Çocuk hekimliği dalında ihtisas eğitimleri vermiştir. Ayrıca Çocuk Hekimleri Encümeni (Türk Pediatri Kurumu) kurucularındandır.
Dr. Sami Ulus'un ailesi
Dr. Sami ULUS’un büyük dedesi olan Hacı İbrahim Kastamonu vilayeti, Safranbolu kazası, Ulus nahiyesine bağlı Alpu köyünde yeni adı ile Aşağıköy’de (2) 1818 yılında doğmuştur.
1841 yılında 23 yaşında daha bekarken köyünden yaya olarak ayrılıp Bartın kazasına gelip, buradan tarihi Yalı İskelesi’nden ırmak yoluyla Boğaz mevkisine gelmiş ve bir gece Boğaz İskele Hanı’nda konaklamış. Ertesi gün Hacı İbrahim Amasra İskelesinden gemiye binmiş ve gemiyle İstanbul’a gelmiş ve Üsküdar semtine yerleşmiş.
Hacı İbrahim'in kardeşleri bekar olarak İstanbul’a gelip Üsküdar bölgesine yerleşmişler. Geçimlerini sürekli burada sağlamaya başladıktan sonra bulundukları çevreden kendilerine uygun eşler bularak evlenmişler. Kendileri köylerini orada yaşayan akrabaların biliyor, ancak eşler bir başka bölgenin hanımı olduğundan ve genel olarak o dönemde hanımlarla birlikte bir yerden bir başka yere gidilmezmiş. Bu nedenden olsa gerek Hacı İbrahim ve kardeşlerinin köylerine geri dönüşe özlem duyacak bağları kopmuş. Seneler sonra birinci dereceden aile büyükleri ve akrabaları da vefat edince köylerinde ikinci üçüncü derecedeki akraba ilişkileri iyice kesilmiş. Onlardan olan çocuklar hiç bilmedikleri ata yurtları konusunda özlem duyup ziyaret dahi yapmamış.
Adeta kendilerini unutturmuşlar. Günümüzde Hacı İbrahim’in ve ondan sonra aynı soydan devam eden oğlu İhsan Ulus ve torunu Dr. Sami Ulus’un Üsküdar Nüfus İdaresinde kayıtları mevcuttur.
Hacı İbrahim köyünden ayrılıp o yıllarda İstanbul’a gelip yerleşmesine sebep, Aşağıköy’deki evlerinde ailesi ile birlikte kalırken bir gün annesi mısır unundan ocakta "kömeç" (3) pişirmiş. Annesi kömecin yarısını o yıllarda Aşağıdere mahallesinde ikamet eden damadı (enişteleri) yanlarına ziyaretlerine geleceğinden, ona ikram etmek niyetiyle "terece" (4) lerden birinin içine saklamış. Hacı İbrahim yemek pişirilen ocaklı odaya girdiğinde ocak yanındaki dolabın terece gözü içinde kömec olduğunu bir tesadüf fark edip onu afiyetle yemiş. Ertesi gün damatları ziyaretlerine geldiğinde ise anneleri yaptığı kömeçten ona ikram etmek istemiş. Ancak terece içinde sakladığı kömeci bulamayınca hayal kırıklığına uğrayarak evde kızılca kıyamet kopmuş. Aile içi tartışmanın ilerlemesi ile birlikte Hacı İbrahim annesine kızgın bir ifadeyle “Öğlen vakti harman yerinde ekin yığınını yığdıktan sonra eve gelip yoğurtla doğrambaç yaptım karnımı doyurdum. Bu evin işini yapan evin oğlumu daha değerli, yoksa damat mı değerli?...” şeklinde sözler sarf edilmiş, tartışmanın dozu biraz fazlaca olmuş ki; Hacı İbrahim ertesi gün diğer eniştesi Hüseyin'in hanımı ve aynı zamanda kapı komşuları olan ablası İsmet’ in yanına giderek “Bana erzak hazırla uzak yola gideceğim“ demiş. Bu türden aile içi tartışma sonrasında onun köyünden ayrılmasına sebep olduğu anlatılmaktadır.
Hacı İbrahim İstanbul’da birkaç yıl çeşitli işlerden geçimini sağlayıp yerleşik hale geldikten sonra kardeşlerini yanına almak istemiş. Diğer kardeşleri Hacı Hasan ve Hacı Hüseyin’ de aynı yolu takiben İstanbul’a gitmişler.
Hacı İbrahim'in ablası İsmet ise günümüz Bartın İli, Ulus İlçesi, Aşağıköy’de (Alpu Köyü) 1810 yılında doğmuş. Aynı köyde ikamet eden, Hüseyin Çelebi ile 1828 yılında evlenmiş. Onlar ise Aşağıköy’de tarım ve hayvancılık faaliyetleri ile yaşamlarını sürdürmüşler.
O yıllarda İstanbul’a gidip, Üsküdar semtine yerleşen Hacı İbrahim 1849 yılında Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz’ in saltanat döneminde saraya görevli olarak girmiş. Uzun yıllar sultan sarayında memuriyet görevleri sırasında kendisi iyi tanınmış olmalı ki; son olarak "Kilerci Başı" (5) memuriyet derecesine kadar yükseltilmiştir. Kendisinin sultan sarayında görevli, nüfuz sahibi memur olmasından dolayı sonradan İstanbul’a gelen ortanca kardeşi Hacı Hüseyin’i yine sultan sarayına bağlı bir başka memuriyet görevine başlamasına yardımcı olmuş. Kardeşi Osmanlı’nın Anadolu Eyaletine bağlı vilayetlerdeki "Haremeyni Şerfeyn Vakıfları" (6) tarafından toplanan para, vesaire yardımları her yıl Mekke ve Medine’ye gönderme işlerini yapan kuruma girmiş.
İlerleyen yıllar içinde işlerin nasıl yapılması gerektiğini öğrendikten sonra abisi Hacı İbrahim nüfuzunu kullanarak kardeşi Hacı Hüseyin’in bu görevin başına “Surre Emini” (7) olarak atanmasına vesile olmuştur. O yıllarda (Alpu) Aşağıköy’den bazı kişiler, onların İstanbul’da yerleşik olduğunu bildiğinden, İstanbul’a geldiklerinde Hacı İbrahim’i ve kardeşlerini ziyaret ederlermiş. Hacı İbrahim ekonomik kazanç yönünden o döneme göre orta seviyenin üzerinde olması sebebiyle, köyünden yanına gelen akrabaları veya aynı köyden komşusu olanlardan olmak üzere her Ramazan ayında İstanbul’dan Ulus nahiyesinin Alpu (Aşağıköy) köyüne giderlerken halen orada yaşamakta olan annesi ve akrabalarına, diğer ihtiyaç sahiplerine yiyecek, giyecek türünden yardımları yanı sıra Fitre olarak dağıtılmak üzere parasal yardımları da vefat edene kadar göndermiştir.
Hacı İbrahim sultan sarayında "Kilerci Başı" olduğu dönemde Osmanlı Devleti’nin başında Sultan Abdülaziz varmış. Sultan Abdülaziz Fransa İmparatoru III. Napolyon’un daveti üzerine bir ziyaret gerçekleştirmeyi planlamış. Saray erkanından oluşturduğu, içlerinde "Kilerci Başı"sı Hacı İbrahim’ in de bulunduğu hizmetli kadrosuyla birlikte ve yanına yeğenleri Şehzade Murat ile Şehzade Abdülhamit 'i de alarak 21 Haziran 1867 tarihinde Paris’e hareket etmişler. Osmanlı tarihinde ilk defa bir padişah Avrupa seyahatine çıkmış. Padişah ve beraberindekilerin başlattığı gezi yolculuğunun ilk varış noktası 30 Haziran 1867 tarihinde Paris olmuş. Fransa gezisi sırasında Sultan Abdülaziz, İngiltere Kraliçesi Victoria’ nın da davetini kabul ederek Temmuz ayında İngiltere’yi de ziyaret ettmişler. Henüz kendileri Londra’ya ulaşmadan önce daha Dover Limanı'nda iken İngiliz Kraliyet ailesi gelen Osmanlı misafirleri için olağanüstü görkemli törenler düzenlemişler. Galler Prensi, gelen misafirlerini Kraliçe adına vapura çıkarak karşılamış. Sultan Abdülaziz ve beraberinde gelen Osmanlı saray erkanı top atışları ile onurlandırılmışlar. İngiliz Kraliyet mensupları eşliğinde, Sultan ve beraberindekiler henüz ilk kez bindikleri buharlı bir trenle Londra’ya iki saatte gitmişler.
İngiltere’yi de içine alan bu ziyaretlerinden yurda dönerlerken Prusya ve Avusturya’ya da uğramışlar. Kendisi sultan sarayında görevli olduğu süre içinde edindiği bilgilerden daha önce hiçbir Osmanlı sultanı bu türden yurt dışı seyahate çıkmamış. Osmanlı toprakları dışına diplomatik ziyaretlerin ilk defa gerçekleştiğini belirten Kilerci Başı, Hacı İbrahim ve görevlendirilmiş diğer saray erkanı ile birlikte 7 Ağustos 1867 tarihinde İstanbul’a geri dönmüşler.
Hacı İbrahim kendisinin sarayda belirli bir sosyal çevreye sahip olması nedeniyle, çocukları da iyi eğitim sahibi oluşlar. Hacı İbrahim eğitimini tamamlayan oğlu İhsan Ulus’ un da (Dr. Sami Ulus’un babası) Osmanlı Devlet memuriyetinde görev almasını istediğinden onu Hazine-i Hassa Nezareti - Tahrirat Kalemi Katipliğine yerleştirmiş. İhsan Ulus burada uzun yıllar çalıştıkdan sonra Tahrirat Müdürlüğü derecesine yükselmiş. Osmanlı Devleti’nin son padişahı Sultan IV. Mehmet Vahdettin’in 1922 yılında İstanbul’dan sürgüne gönderilmesinden sonra, İhsan Ulus 1923 yılında Hazine-i Hassa Tahrirat Müdürlüğünden emekli olmuş.
(2) Kastamonu Vilayeti, Safranbolu Kazası, Ulus nahiyesi, Alpu (Aşağıköy) Köyü:
Ulus İlçesi Bartın İlinin 37 km. doğusunda yer alır. Uluçay, Eldeş Çayı, Çerçi Çayı ve Alpu Çaylarının birleştiği vadide kurulmuştur. Safranbolu İlçesi ve Bartın İli arası yol güzergâhının üzerinde yer alan Abdipaşa Beldesinden doğu istikametine doğru gidildiğinde Ulus İlçe merkezine varılır. Burası bir vadi düzlüğünde, iki yönden gelen ve kazanın içinde birleşen akarsu yatağına yakın yerdedir. Bartın il olmasından sonra Ulus İlçesi Bartın Vilayet'ine bağlamıştır. (Alpu) Aşağıköy Bağlı bulunduğu Ulus ilçe merkezine 7 km. mesafededir. Küre Dağları Milli Parkının Bartın-ULUS bölgesinin güney eteklerinde, milli parka sınır olan ve diğer köylere göre en uzun arazi coğrafyasına sahip olması yanı sıra, köyün yerleşim yeri yüksekte olması sebebiyle bağlı bulunduğu Ulus ilçesinin tamamını görebilen bölgenin ve kazanın tek köyüdür.
(3) Kömeç: Kuyruk yağı sızdırılınca arta kalan kıkırdak ile yapılır. Tereyağı, yumurta ye kıkırdak yoğurulur, toprak fırında pişirilir. İkindi çaylarında peynir ile yemek pek hoştur. (Kastamonu Yöresel Yiyecekleri)
(4) Terece: Eski köy evlerinde ocaklı odaların ocak yanlarında ahşap el işçiliği ile yapılmış dolaplar ve bu dolapların bir parçası yine ahşaptan yapılmış önü açık gözlü yerler vardır. Bunlara yöresel adıyla “Terece” denilmektedir.
(5) Kilerci Başı: Kilercibaşı, Enderûn ağalarının dördüncüsüydü. Padişah yemek yerken hizmet-i hümâyûnda bulunur, kilercilere nezaretle beraber sofra edevâtını muhafaza ederdi. Kilercibaşı, enderun ve ikinci avludaki mutfaklar ile kilerlerin, kiler koğuşu içoğlanların ve Saray'ın dış teşkilatına bağlı tüm mutfak görevlilerinin amiriydi. Diğer taraftan padişahın yemeğinin pişirilmesi ile ilgilenmek, sofrasını kurarak yemesine nezaret etmek; reçel, şurup, şerbet, macun ve tatlı türü yiyeceklerini hazırlatmak; turşu, baharat vs. muhafaza etmek, padişah yemek yemeden önce yemeğinden kontrol için tatmak kilercibaşının görevleri idi. Enderûnluların elbiseleri, hünkâr (padişah) tarafından tedarik edilirdi. Ağalar, başlarına som sırma takke ve takkenin altına iç fesi giyerlerdi. İki kollarının yanından enlice siyah kadifeden zülüf denen uzun birer alâmet sallandırırlardı. Üstlerine, mevsime göre kaftan ve altlarına entâri giyer, bellerine ağır sırma işlemeli, kapaklı kemer takarlardı. Padişahla dışarı çıktıklarında, kalıp işi denilen kavuk giyerler ve bellerine lâhûrî şal sararlardı. Eskiler, mücevherli bıçak ve hançer takarlardı.
(6) Haremeym-i Şerifeyn Vakfı: Mekke’deki Kâbe ve Medine’deki Ravza-i Mutahhara yani Peygamberin kabrinin bulunduğu mevki ki Osmanlı döneminde buralar için ayrıca bir vakıf vardı. Bu vakfa Haremeym-i Şerifeyn Vakfı deniliyordu. Buraya bağlı vakıflar ve malların yönetimi bu vakıf tarafından yürütülmekteydi. Bu vakıf mallarından toplanan vergiler Mekke ve Medine’deki fakirlere dağıtılırdı. Kırıkkale, Keskin, Çankırı, Çelebi yörelerinden vergi geliri toplayan insanlara ise Haremeyn-i Şerifeyn Türkmenleri denilirdi. Pelivanlı, Cerid, Şid, Beydili oymaklarının önemli bir kısmı Haremeym-i Şerifeyn Türkmeni olarak adlandırılmıştır. Bu uygulama Fatih Sultan Mehmed döneminde başlatılmış yakın zamana kadar sürmüştür.
Kaynak : Tarih Terimler ve Deyimler Sözlüğü, “Haremeyn-i Şerifeyn Vakfı”, M. Z. Pakalın, MEB Yayınları. C,I, s.
(7) Surre Emini: Mekke ve Medine’ye her yıl gönderilen mal ve para cinsinden yardımları göndermekle görevlendirilen kimseye "Surre Emini" denilmektedir.
Araştırmacı Zafer Çelebi'nin Notu:
Dr. İbrahim Sami Ulus hakkında detaylı ve net bilgiler eşi merhum Mualla Ulus tarafından 22 Ocak 1986 yılında bir vesile ile yazmış olduğu üç sayfalık bibliografik bilgilerle açıklamaların olduğu mektuptan elde edilen bilgilerdir. Ayrıca bilgilerin doğrulanması ve eksik yönlerinin tamamlanması için annemin dayısı Sn. Mesut Çelebi’den aldığım ve ona da babası merhum Ahmet Çelebi tarafından anlatılmış bilgilerdir. Büyük dayımız olan Mesut Çelebi 1946 yılında Kastamonu Göl Köy Öğretmen Enstütüsüne yatılı öğrenci olarak kayıt olmuş. Burada 6 yıl uygulamalı eğitimler görerek 1951 yılında ilkokul öğretmeni olarak mezun olmuş. Yıllarca öğretmenlik yaptıktan sonra, Milli Eğitim Müfettişliği görevini yürütmüş. 1980 yılında emekli olmuştur.