BARTIN İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ

Mani ve Türkülerimiz...

MANİ VE TÜRKÜLERİMİZ...


      Bartın’da Yöresel Halk Oyunlarını ve Türküleri düğünlerden ayrı düşünmek olası değildir. 18. yy sonlarına kadar davul, zurna ve türküler eşliğinde, 19. yy başlarından itibaren de Ud, Keman, Klarnet, Flüt, Cümbüş ve Darbuka gibi çalgılar eşliğinde oynanan oyunların asıl müziğini türküler oluşturur. Türkülerin kaynağı ise, yöre insanının özel yaşamıdır. Kentteki bir olay, aktüel bir konu hemen türkü haline dönüşür ve dilden dile dolaşır.

     Bartın’da yetişen sanatçıların Bartın’ı konu alan ve özelliklerini yansıtan şiir ve besteleri buna en güzel örnektir. Genellikle 4’lü ve 6’lı gruplar halinde ayrı ayrı oynanan Bartın halk oyunlarının en belirgin olanları şunlardır:

 

1-Mavili

2- Dıv Dıv

3-Kavşak Suyuna Giderken

4- Haydah Nirinay

5-Bahçelerde Patlıcan                                                                                                                                          

6-Gide Gide

7-Elma Aldım Bartın’dan

8- Bartın Çiftetellisi

 HİKAYELERİYLE BARTIN TÜRKÜLERİ

         Sözlü geleneğimizde ezgi ile söylenen şiirlere türkü denir. Türküler insanoğlunun başından geçen aşk, hasret, gurbet gibi insanlığın ortak duygularını anlatır ve türküler üretildiği toplumun özelliklerini taşır. Halk arasında korunur ve yaşatılır.

1-ÇÖMELERİN BAHÇESİNDE KUYU VAR (ASİYE TÜRKÜSÜ)

Derleyen: Mansur KAYMAK           Kaynak Kişi: Mücteba ŞİVET

        Türkünün hikayesi Bartın’ın Kırtepe Mahallesinde geçmektedir. Burada Asiye adında güzel bir kız vardır. Şekerci İzzet olarak tanınan babanın Ahmet adındaki oğlu bu güzel kıza yangındır. Kırtepe Mahallesine sürekli gidip gelen Ahmet’i mahallenin diğer gençleri kıskanır; çünkü Ahmet çok yakışıklı ve zengindir…Bir gün Ahmet o mahalledeki bir düğüne gider ve Asiye’ nin erkek kardeşi ve arkadaşları tarafından dövülür. Ahmet bir erkek olarak buna çok üzülür ve gururuna yediremez.

Diğer gençleri korkutmak için hemen eve gider ve silahla tekrar düğün yerine gider. Maalesef olaylar büyür ve Ahmet Asiye’ nin ağabeyini orada vurur… Oradan hemen kaçan Ahmet akrabalarına sığınır ve durumu anlatır. Akrabaları kaçmanın yanlış olduğunu ve teslim olması gerektiğini söylemeleri üzerine Ahmet teslim olur. 18 yıl hapiste yatar ve cezasını çeker… Abisini ölümüne Asiye’nin sebep olduğunu düşünen kız arkadaşları ona olan sitemlerini Ahmet’ in ağzından bir türküyle dile getirirler.

Kaynaklarda 1930’lu yıllarda derlendiği yazan türkünün kimin tarafından yakıldığı belli olmamakla birlikte hikayesini sözlerinde barındıran ve günümüze kadar gelebilen Bartın’ ın en güzel türkülerinden biridir. Örneğin; türkünün dizelerinden birinde “ Aman da Asiye’m bahar mıdır, yaz mıdır? /Şekercilerden gelen lokum az mıdır?” derken Ahmet’in babasının “Şekerci İzzet” olarak yörede tanınması ve türküyü yakanların oraya ithaf ettiklerini anlamaktayız.

 

  

2- GİDE GİDE KUNDURAMA KUM DOLDU (EŞİM AMAN)

Derleyen: Muzaffer SARISÖZEN        Kaynak Kişi: Muzaffer ÖZDEN, Necmiye Hanım

         Bir halk oyunu türküsü olan de olan ve diğer adı “Eşim Aman” olan türkümüzün hikayesi esas adı Hüseyin Usta olan, yörede “Allafım” olarak bilinen kişinin hayatına dayanmaktadır. Hüseyin Usta sevdiğine kavuşamayan, sevdiğine derdini anlatamayan, içki müptelası olmuş varlıklı bir gençtir. Fiziksel görünüş itibari ile biraz kısa boylu olan ve sevdiği kıza bir türlü kendini beğendiremeyen Hüseyin Usta duygularını kendine göre irticalen dizelere dökermiş. Özellikle sevdiği kızların evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olduklarını gördükten sonra duygularını sürekli aynı dizelerle etrafındakilere söylemeye başlamış.

         Bartın ırmağının Yalı mevkiinde geçmişte sandal gezintilerinin yapıldığı zamanlarda Hüseyin Usta saz takımına yedirip içirdikten sonra kalbinden geçenleri “Aman iki gözüm yaş doldu – Anam yüreğime kan doldu” şeklinde mırıldanır, çevresindekiler de bu seslere hep kulak verirmiş. Kaynaklarda yazdığına göre Allafım yani Hüseyin Usta hiç evlenmemiş ve bekar hayatı yaşarken ahirete göç etmiş, ardında günümüze kadar gelen türküyü bırakmıştır.

 

3- ARİF’İN MEZARINDA BEYAZ MUM YANAR

Derleyen: Mansur KAYMAK        Kaynak Kişi: M. Kamil YÜKSEL

         Arif’in Mezarında Beyaz Mum Yanar türkümüzün kimin tarafından yakıldığı belli olmamakla birlikte kaynaklardan öğrendiğimize göre çok acıklı bir hikayesi vardır. Öyle ki az sonra türkümüzü dinlerken anlatacağım hikayenin dizelerle özetlendiğini göreceksiniz.

       Türkünün hikayesi Bartın’a yakın köylerden birinde 1930’lu yılların başında geçmektedir. Yörede Arif adında çok sevilen bir genç vardır. Arif ile başka bir arkadaşı maalesef aynı kıza tutulurlar. Arif’i kıskanan arkadaşları bir eğlence yapalım bahanesi ile şehir dışında bir yere giderler ve gereksiz bir tartışma çıkararak onu vururlar. Türküde de geçtiği gibi bu gençlerin Kalaycı Ömer’in çocukları olduğu tahmin edilmektedir.

      Arif’i vuran kişiler bu olayı örtbas etmek için cesedini saklarlar; ama köylüler Safranbolu yolunda Arif’in ölüsünü bulurlar. Yörede Foto Tahsin adıyla bilinen fotoğrafçı cesedin fotoğrafını çekip dükkanının önündeki telefon direğine asar. Gelip geçen halk Arif’in resmini görüp çok üzülür. Balamba köyüne yakın bir yerdeki tepeye mezar açılarak gömerler. Hatta bu genci çok seven halktan bazı kişiler gelip geçerken Arif’in mezarına bir süre mum dikerler ve böylece “Arif’in Mezarında Beyaz Mum Yanar” adıyla bu türkü yakılır.

     Aslında türkünün içinde geçen “Şehitler Mezarında” ki söze bakılacak olursa Arif aslında şehit değildir ama halk sevdiği kişileri “Şehitlik” mertebesine yakıştırdığı için dizelerinden birinde bu şekilde ifade edildiği düşünülmektedir.

Arif’ in mezarında

Beyaz mum yanar

Gençliğime doyamadım annem

Yüreğim ona yanar

 

Balamba’ ya çıkmalı

Şu Bartın’ a bakmalı

Kalaycı Ömer’in çocukları

Dar ağaca asmalı

 

Nazarında nazarında

Bartın’ın pazarında

Sen Arif’i sorar isen

Şehitler mezarında

 

4- ATLI GELİYOR ATLI (DIV DIV)

Derleyen: Mansur KAYMAK    Kaynak Kişi: Selahattin ÇİLSÜLEYMANOĞLU

       Uzun yıllardır genç kızların düğünlerde, eğlencelerde halk oyunu olarak oynadıkları ve Bartın’da herkesin “Dıv dıv” olarak bilinen türkümüzün hikayesi; Bartın’da geçmişte orta halli bir ailenin çapkınlığıyla ün yapmış, bağlama çalan ve at meraklısı olan bir delikanlının hayat hikayesine dayanmaktadır. Bu delikanlı her gün aynı saatlerde atını gezdirmek bahanesi ile aynı mahallede dolaşır. Bu sırada daha çok beğendiği kızların evlerinin önünden geçip onlarla şakalaşırmış. Ama geceleri gerçek sevgilisinin evinin önünden geçip onunla sohbet edermiş.

      Delikanlı günlerden bir gün yine atla gezintiye çıktığında daha önce şakalaştığı kızla karşılaşır ve kızın bir mani söylemesi ile evinin önünde durup onunla sohbet etmeye başlar. Aslında sevdiği olan bu delikanlı bu kıza önce hiç yüz vermez iken daha sonra birbirlerine aşık olurlar. Bugünden sonra atın üzerinde sazı omzunda her gün dağlara ovalara gezmeye çıkan delikanlının aşkından mahallede herkes söz etmeye başlar.

      Yalnız aşık olduğu bu kızı başka biri ister ve ailesi de kızlarına bu kişiyi uygun görürler. Ama kızın gönlü hikayemizin kahramanında olduğu için kızlarını bir türlü razı edemezler.

      Günlerden bir gün yine kız pencerede beklerken delikanlı atla gelir ve kızla konuşmaya başlar. Tam bu sırada kızın annesi gelir ve “Orda kiminle konuşuyosuy bakam? Seniy algıy hep başka yerlerde, öylece pencerede duruyoy, dıv dıv oğlanı gözetleyoy…” diye kızarak bağırır. Bu arada kızı görmeye gelen delikanlı da pencerenin altından kızın annesinin söylediklerini duymuştur. Delikanlı hemen eline bağlamasını alır ve “Dıv dıv” türküsünü orada yakar. Ezgisi daha sonra kızlar arasında yaygınlaşan bu türkü oyun havası olarak da oynanmaya başlar.

Atlı geliyor atlı
Anam Altında kilim katlı,
Benim sevgili yarim
Anam Baldan şekerden tatlı.
Dıv, dıv dıv, dıv dıv...
Dallarda yeşil yaprak
Anam Kirazlar tabak tabak,
Kavuşalım sevdiğim
Anam Sonumuz kara toprak.
Dıv, dıv dıv, dıv dıv.

5- BOĞAZDAN YOL AŞMAZ MI? (NİRİNAY)

Kaynak Kişi: Selahattin ÇİLSÜLEYMANOĞLU

          Türkümüzün adı “Boğazdan Yol Aşmaz mı?” diğer adıyla da “Nirinay” olarak bilinen türküdür. Bartın tarihi ile günümüze kadar gelen bu türkü çok eski olmakla birlikte kıvrak hareketli bir ritme sahip olmasıyla eğlence ve düğünlerde karşılıklı oynanan bir halk oyunu türküsüdür.

        Türkümüzün hikayesi Bartın ırmağının kıyısında yer alan ve yöre halkı tarafından Yalı olarak bilinen yerde geçmektedir. Geçmişte bahse geçen yerde yaşayan ailelerin bir çoğunun sandalı, kayığı mevcut olup akşam sefası gibi gezintilerin yapıldığı Yalı’da yaşayan bir kızın başından geçen bir sevda, yöresel ağızda “Yangunluk” olarak ifade edilen hikayesinin ürünüdür.

       Hikayemiz böyle bir zamanda Bahattin adında bir delikanlının Fadime adında bir kıza aşık olması ile başlar. Bahattin her gün Yalı kenarında bulunan kızın evin önünden iki üç defa geçmeyi adet edinir. Geceleri kızın bahçesine girer, karda yağmurda kızın peşini bırakmaz. Günlerden bir gün kızın arkadaşları ile birlikte sandal gezintisine çıktığını görür ve onu takip etmeye başlar.

       Sonunda delikanlı amacına ulaşır ve Fadime ile kız arkadaşlarının dikkatini çekmeyi başarır. Fadime, Bahattin’e bu ana kadar hiç yüz vermemiştir. Onu birden görünce rengi uçmuş, heyecanlanır. Fadime’ye takılmaya başlayan kız arkadaşları kürek çekmesinin temposuna da uyarak “Haydah niri nirinay, gadun niri nirinay” diye diye geziyi bitirirler. Daha sonra da ne zaman kızın evin önünden geçse “Haydah niri nirinay” diye seslenmeye devam etmişlerdir.

      Fakir bir ailenin çocuğu olan Bahattin içinde yanan Fadime aşkıyla yemeden içmeden kesilmiş, yataklara düşmüş ve sevdiğine kavuşamadan ölmüştür. O günden sonra halk arasında “Haydah niri nirinay” sözleri her maninin arkasından nakarat olarak söylenmiştir.

 

6- MAVİLİ MAVİLİ ELA KIZ

 Derleyen: Mansur KAYMAK    Kaynak Kişi: Selahattin ÇİLSÜLEYMANOĞLU

       Birçok yörede olduğu gibi Bartın yöresi düğünlerinde de gelin hazırlanıncaya kadar kız evinde kızın arkadaşları tarafından söylenen türkülerden biridir. “Kız Satma Mavilisi” olarak da bilinen “Mavili Mavili Ela Kız” TRT Türk Halk Müziği repertuarına kazandırılmış türkülerden biridir.

        Türkümüz Bartın’da çevresinin takdirini kazanmış, güzelliği dillere destan olmuş gözlerinin rengi ela genellikle mavi elbiseler giyen Ayşe adındaki genç bir kız ile delikanlı Ahmet’in arasında geçen hikayedir.

     Geçmişte genç kızlar sevdikleri delikanlılara “bu gün falan mahalleye, falancılara gideceğim…” diye dolaylı yollardan, özellikle küçük çocuklarla sevdikleri delikanlılara haber ulaştırırlarmış. Özellikle tatil günleri öğle namazından sonra düzenledikleri toplantıların saati belli olduğu için o saat aralıklarında delikanlıların gelmesini gözlerlermiş. Delikanlılar sokakta gözükmeye başlayınca evlerinin bahçesinde toplanan genç kızlar seslerini biraz daha yükseltir, kahkahaları ile neşe saçarlarmış.

        İşte böyle bir ortamda güzeller güzeli Ayşe’miz delikanlılar arasında bir gün Ahmet’i görür ve ona vurulur. Görür görmez Ayşe’nin rengi gider ve kız arkadaşları hemen bunu fark eder. Ayşe’nin bu halini anlayan kız arkadaşları az sonra okunacak türkünün sözlerini mani olarak söylemeye başlarlar.

        Genç kızlar, bu türküde isim geçen yerlere kime söylenecekse o işinin adını söyleyerek türkünün günümüze kadar düğünlerde söyleme geleneği haline gelmesini sağlamışlardır.

Mavili mavili ela kız
Bilemiyom kimlerin Yıldız kız
Aman aman elini
Yabancılarıy gelini

Çok seviyormuş Ahmet
Yangun olmuş Ahmet'e yari

Ahmet armut yer misin
Mahallede bir misin
Sana Yıldız'ı alıvaracaz
Ona da gadunum der misin

Çok seviyormuş Ahmet
Yangun olmuş Ahmet'e yari

Ev altında malaklar
Ahmet Yıldız'ı govaklar
Eğer tutabilürse
Saçını da başını yolaklar

Çok seviyormuş Ahmet
Yangun olmuş Ahmet'e yari

Sapı samancuk etdük
Yükü tamamcuk etdük
Yabancılarıy Yıldız'ı
Ahmet'e nikah etdük
(Ahmet'e gelin etdük)

Çok seviyormuş Ahmet
Yangun olmuş Ahmet'e yari

 

MANİLERİMİZ.....

 

 

 

Davul çalar bayramdır

Herkes sana hayrandır

Gönüller bir olunca

Samanlıklar seyrandır.

 

 

Tesbihi çeker oldum

Taneyi sayar oldum

Otuz üç kere maşallah

Çabucak aşık oldum

 

Ben armudu dişledim

Sapını gümüşledim

Yangunumun ismini

Tel yazmaya işledim.

 

Ele eller değmesin

Göze gözler gezmesin

Kötü gözden uzak dur

Sakın nazar ilmesin

 

 

Derin sulara daldık

Neşeli sohbet yaptık

Sizler hoşça kalınız

Bize Allah ısmarladık

 

Aldığım küpeleri

Takmadın kulağına

Bu canım feda olsun

Sevdiğimin yoluna

 

Hacali’ nin motoru

Zonguldak postasıdır

Şu Bartın’ın kızları

Yangunluk hastasıdır.

 

 

Amasra’nın inciri

Hanımlar örer zinciri

Ne esmerdir ne kumral

Gönlümün güvercini

 

Al çekmeceyi açmam

Güllü gömlekler biçmem

Sen benden geçtin emme

Ben senden hiç vazgeçmem

 

Irmaktan sular akar

İnsanlar ona bakar

Giden geri gelmiyor

Yüreğim ona yanar

 

Kar yağar beyaz olur

Geceler ayaz olur

Haber aldım yârimden

Yüreğim ferah olur

 

Arpa ektim bir kile

Doldurdum sile sile

Elli mendil çürüttüm

Göz yaşım sile sile

 

 

Gel beriye beriye

Sular dolsun dereye

Gezdikçe doyum olmaz

Bağ bahçeye yeşile

 

Şu dere aka aka

Gönlümü yaka yaka

Seviyorum de bana

Gözüme baka baka

 

Arpa ektim gök iken

Dibinde sarı diken

Gel sarılıp yatalım

Sen oğlan ben kız iken

 

 

Gemi üstünde urgan

Üstümde telli yorgan

Yarimi alır isem

Kesecem çifte kurban

 

Bayırlar otlu çayır

Endamda ince tavır

Beklerim gelmez isen

Yanasın cayır cayır

 

Arpa ektim bir evlek

Dadandı beyaz leylek

Yazı beraber idik

Kışın ayırdı felek

 

 

Elbisesi yeşil tafta

Otursun yârim  safda

Mutluluktan uçuyorum

Gönlümdeki kanatla

 

Mısırlar salkım saçak

Alçak boylusun alçak

Pek küçüceksin amma

Dolduruyorsun kucak

 

 

Atla geçitten atla

Düzde ekili bakla

Verdiğim o mendili

Sakla sevdiğim sakla

 

Gergefimde tel yazma

Motifi sarhoş sokar

Ben gidiyom yârimle

Sizleri kimler bakar

 

Mektup yazdım tezinden

Gitti deniz yüzünden

Mektup Allah aşkına

Öp yarimin yüzünden

 

 

Mavilim kıyma bana

Kurban olam ben sana

Yılda kurban bir olur

Her gün kurbanım sana

 

 

 

 

Ayva yolla nar yolla

Ben yanıyorum kar yolla

Eğer kendin gelmezsen

Mendilini sar yolla

 

 

Akan denizin kumu

Böyle sevsem olur mu?

Şu benim kibar yârim

Derde derman bulur mu?

 

Kar gibi oydun beni

Nar gibi soydun benim

Sen orada ben burada

Ne hala koydun beni

 

Ata bindim eğerli

Benim yârim değerli

İnşallah kavuşuruz

Buluşuruz temelli

 

 

Ata vurdum kuskunu

Ben unutmam dostumu

Eğer beni sevmezsen

Sereceği postumu

 

Ata bindim ben ata

Tabancamı ata ata

Özledin mi güzelim

Yalınız yata yata

 

Ata binesim geldi

Yare gidesim geldi

Kara kaşlı yârimi

Pek çok göresim geldi

 

 

Kayığımı yüzdürdüm

Ben giderim karadan

Başka yârin var ise

Ben çıkayım aradan

 

Kaya kayaya uygun

Üç oğlan bana tutkun

İkisi şöyle böyle

Birisi bana vurgun

 

Kadife içlik giydim

Bir nazlı güle değdim

Ne söylesen darılmam

Ben sana gönül verdim.

 

 

Pencereden el eder

Kışları gel gel eder

Senin orda duruşun

Beni burda del’ eder

 

Kalem divit eldedir

Mürekkebin az yârim

Al eline kağıdı

Yare mektup yaz yârim.

 

Minarenin alemi

Kaşlar kudret kalemi

Madem doktor değildin

Niçin açtın yaremi?

 

 

Kahveyi pişirdin mi?

Pişirip taşırdın mı?

Evlenirim demiştin

Düşünüp taşındın mı?

 

Yatuması yağlıdır

İbrişimle bağlıdır.

Sana varırım emme

Ele başım bağlıdır.

 

Kahvenin telvelisi

Oldum güzel delisi

Güzel üç türlü olur:

Sevilir cilvelisi

 

 

Değirmen taş öreli

Üç gün oldum göreli

Elin oğlu değil mi?

Bırakıp da gideri…

 

A benim mor çiçeğim

Senden nasıl geçeyim?

Mevtime sebep oldun

Vallahi öleceğim

 

 

Pembe gül olacaksın

Sararıp solacaksın

Merak etme sevdiğim

Sen benim olacaksın

 

 

El uzattım zeytine

Zeytinin irisine…

Ben kendimi saklarım

Yiğidin iyisine…

 

Pencerede hu kuşu

Çıkamazsın yokuşu

Üç adım beri gelsen,

Olursun cennet kuşu.

 

Gülüm gülüm pembe gülüm

Kalbim sana düğüm düğüm

Belinde hançerin varsa

Aç kalbimi ur da görün…

 

 

Ud’um ceviz boyalı

İçi bülbül yuvalı

Böyle sevda görmedim

Ben anamdan doğalı…

 

Gitme yârim Yalı’ya

Sevdan beni alıya

Bu sevda kara sevda

Bundan adam evliya…

 

 

 

 

 

 

Beyaz geyme toz olur

Siyah geyme söz olur

Hep yeşiller geyelim

Muradımız tez olur.

 

 

Karşıda hanlar gibi

Yanarım külhan gibi

Yar yoluna kurudum.

Virane bağlar gibi…

 

Altınım var yüz dirhem

Ak gerdana dizdirem

Elma armut değilsin,

Yan cebimde gezdirem.

 

Aldım gümüş makası

Açtım gömlek yakası

Bizim evden görünür

Nazlı yârin odası.

 

 

Beyaz geyme üşürsün,

Güzellikte meşhursun.

Ne acayip huyun var

Herkesle görüşürsün…

 

 

Of of amanın aman

Aşkına dayanamam

Alacaksan al beni,

Halim oldu pek yaman!

 

Entarim var pembeden

Leke olmuş giymeden

Bana bir oğlan yanmış,

On beşine girmeden.

 

 

Geydim çoraplarımı

Bağladım bağlarını,

Yar karşımda dururken

Eritti yağlarımı…

 

Şu ırmacık kanlı ırmak

Günah değil mi ayırmak

Kız oğlan bir kaynak olmuş

Ayıranı caiz vurmak.

 

Mavi sümbüllü kese,

Görüştük her ne ise

Ayrılmana ne gerek,

Eğer gönlün var ise

 

 

Eğdirmiş yar fesini

İşliyom ben telini,

Epeydir yârim yoktur

Duymaz oldum sesini.

 

Armudun sapı varmış

Üzümün çöpü varmış.

Onu buna yok derken

Bak güzel evde kalmış

 

İçimde var çok gurur

İyiyi kötüyü görür.

Bu sebepten dolayı

Bu dert beni götürür…

 

 

Ortalığa bakarsın

Olanlara şaşarsın

İçinden şaşamayıp

Kollarını açarsın…

 

Karabük’ ün treni

Hem ileri hem geri,

Kör olası gurbetlik

Dul koydu gelinleri…

 

 

Yeşil dalda goncasın

Yamaçlarda yoncasın

Sev beni sevem seni

Düşmanlarım çatlasın.

 

 

Bahçelerde badılcan

Ben asgere yazılcan.

Ben asgerden gelince

On beş yaşlı gız alcan.

 

Deyenler demez oldu

Gülenler gülmez oldu

Çiğnemeden yuttum da

Dişlerim kesmez oldu.

 

Kavak senden uzun yok

Yaprağında üzüm yok

Sana yandın varacam

Başkasında gözüm yok.

 

 

Kuyu suyu serince

Kaşık saldım pirince,

Aklım başımdan gider

Sevdiğimi görünce.

 

Denizde uçuşalım

Tenhada buluşalım

Uzaktaki sevdiğim,

Mektupla konuşalım.

 

Geydim çarşaflarımı

Oymalıdır oymalı

Adı güzel yârime

Acep nasıl doymalı?

 

 

Yüreğim ateşlidir,

Çabuk çabuk koşarım

Yar sana gelmek için

Dere tepe aşarım.

 

Kapılarda mengine

Herkes dengi dengine

Şu dünyaya geleli

Düşemedim dengime

 

 

 

 

 

Çeşmeye koydum testi

Ayaz testiyi kesti

Benim sevgili yârim

Bugün selamı kesti.

 

 

Eliydeki mendiliy

Çiçekleri solmaz mı?

Yarin gittiği yere

Ben de gitsem olmaz mı?

 

Kirpiğinde boyayı

Görür isem sileyim

Sevdan kalbimde varsa Bakışından bileyim…

 

Başımda yazma bağlı

Yazmanın dalı allı

Epeydir gelemedim

Yollarım oldu karlı…

 

 

Kiraz dalında olmuş

Yedim tatlı mayhoşmuş.

Yarim gelmem deyince

Gözlerim yaşla dolmuş.

 

Sitem edip geçersin

Kaşların kömürden mi?

Seni sevmez diyorlar

Yüreğin demirden mi?

 

Bir taş attım dereye

Kız çıktı pencereye

Kız Allah’ın seversen

Beni al içeriye…

 

 

Hapishane çeşmesi

Yandan akıya yandan

Hapislik bi şey değil

Ayrılık va bi yandan

 

Kızın adı Emine

Gözleri yeşil mine

Yar nasıl inanayım

Ettiğin yemine

 

 

Gel akıtma güzelim

Gözündeki yaşları

İnsan böyle kırar mı?

Sevdiceği dostları…

 

 

Armut dalında oldu

Garnım derdiynen doldu

Ben ayrılık bilmezdim,

Ayrılık senden oldu…

 

Atım evveli geldi

Yüküm develi geldi

Seni sevdim seveli

Her iş başıma geldi…

 

Boğaz’daki geminin

Yelkenleri açılmış

Yarimin boynundaki

Altın yere saçılmış…

 

 

Tavşan gider ekine

Kulakları dikine

Senin sandalyen çürük

Gel otur benimkine…

 

Al eline kalemi

Yaz başına geleni

Nerelere gömelle

Yangunluktan öleni

 

Serin serin esiyor

İnkumu’nda rüzgarlar

Ömrümü tüketiyor

Bana ettiğin nazlar…

 

 

İndim dere boyuna

Tabancayı yağladım,

Ateş düştü yanıyom

Ciğerimi dağladım…

 

Akan çeşme olayım

Yar testine dolayım

O nazik kollarına

Bir bilezik bulayım…

 

Parmamdaki yüzüyün

İçi dışından güzel

Yangununa varmayan

Bu dünyada ne gezer?

 

 

Ak mendil veremedim

Sevdiğimin eline…

İnce kemer takayım

Yarin ince beline

 

Ne yazık bulamadım

Halimden anlayanı

Benle kaçmak dilersen

Bekle ırmak kıyını…

 

Ekinleri biçersin,

Güzelleri seçersin,

Kızının hatırına

Kaynanayı seversin…

 

 

Çam dibinden geçerim

Serin sular içerim

Güzellerin içinden

Sevdiğimi seçerim.

 

Saçım sarı ak tenim,

Fenerleri yak derim.

Şu yareli gönlüme

Çağlayarak ak derim.

 

 

 

 

 

Saçım uzun kalkmaz mı?

Yar yüzüme bakmaz mı?

Beni yardan ayıran

Hiç Allah’tan korkmaz mı?

 

 

Ekmeği aldın taştan

Beni çıkardın baştan,

İnci dişli yârimin,

Ünü dillere destan

 

Atım var meydanım yok

Sazım var mızrabım yok

Kalem kaşlı yârimin

Nazı var cilvesi yok.

 

Fıkır fıkır fıkırdak

Pembe olmuş al yanak

Bu bir sevgi selidir

İçelim bardak bardak…

 

 

Kirpiklerin boyası

Sana yârim uymuyor

Bunca güzeller gördüm,

Senin yerin tutmuyor.

 

Dağ başında bir bulut

Sevdiğim beni unut,

Anay belki verir de

Babay’ dan yok bir umut!

 

Pınar başında bakır

Yarimiy gözleri çakır

O çakır gözlerine,

Gurban olsun bu fakır.

 

 

Gemilerde isgile

Ben gidiyorum asgere

Üç seneye gadarı,

Yoktur bana tesgere

 

Pınar başında çınar

Her guşla ona gonar

Yarim asgera gidiya,

Yüreğim ona yana…

 

Bir cigara ver bana

Ateş dutayım sana

Al nikahın altına

Hizmet edecem sana…

 

 

Altun yüsük yapdudum

Bartın ustalarına,

Doktor ripor vermeya

Sevda hasdalarına…

 

İnce çorap örmedim

Ayağıma geymedim

Adı gözel yârimi

Çok zamandır görmedim…

 

Bülbül ötüyor şak şak

Saza vururum tak tak

Gülmedik baş gülmüyor,

Ömür geçiyor lak lak…

 

 

Karanfiliy fidesi

Çimenlerde bitesi,

Beğenip de almadıy

Bir zalime düşesi…

 

İnce yazma işlerken

Türkü ,mani söylersin

Senin yârin çok güzel Başkasını neylersin?

 

Yazmada dallar olsun

Dallar güneşte solsun

Üstüme yar seversen,

İki gözüy kör olsun…

 

 

Kar tepede eriyor

Derelere iniyor,

Çoktandır aramadın

O gücüme gidiyor…

 

Yar beline bağlamış

Kırmızı uzun kuşak,

Yarim beni seversen

Kapında olam uşak…

 

Kapıda giriş çıkış

Gözlerin kıpış kıpış

Bekliyorum aylardır,

Gelesin tıpış tıpış…

 

 

Gül yüzünü göreydim,

Saçlarını öreydim

Gurbet ele gitmeden

İpek mendil vereydim…

 

Al eline gazmayı

Gir bahçeye herk eyle

İki sevda baş olmaz

Birisini terk eyle…

 

İnce yazmanın eni

Oğlan sararttıy beni,

Gün batar gönül batmaz

Elbet sararım seni…

 

 

Tren gelir ötmez mi?

Kömürünü dökmez mi?

Sen orada ben burada

Bu ayrılık yetmez mi?

 

Cam mıdır ayna mıdır?

Pek şirindir cemalin

Ayın on dördü sandım,

Yoktur eşin emsalin.

 

 

 

 

 

Dut yedim duttu beni,

Duttu guruttu beni

Ne vefasız yar imiş,

Çabuk unuttu beni.

 

 

Bartın yolu dolaşık,

Kara kaşık bulaşık

Yar aklıma gelince

Elimden düştü kaşık…

 

Geçemekten geçerim,

Yeşillikler biçerim

Senin gibi aşığı

Su yerine içerim…

 

Kibriti çakışına,

Cigara yakışına

Billahi ben vuruldum,

O baygın bakışına…

 

 

Çarşıdan bakır aldım,

Derin uykuya daldım

Gız ben seni görünce

Çarpıldım donakaldım.

 

Gül goncadan aldır.

Kösede bitmez sakaldır,

Dünür gönder babanı

Beni anamdan aldır.

 

Ağla bozuk değil mi?

Teli eksik değil mi?

Söz mendilin verilmiş,

Bana yazık değil mi?

 

 

Hoş geldiy diyemedim,

Bir mendil veremedim

Sen mi geldiy sevdiğim?

Ben seni bilemedim.

 

Bahçelerde toplanıır

Baklalar sırığından

Ben yârimi gözlerim

Daraba kovuğundan

 

Hoş geldiy hoş üstüne

Gel otur köşk üstüne

Sen benim sevdiğimsin

Her sözün baş üstüne.

 

 

Küfe üstünde küfe

Karşumda otur efe

Ben de sana varacan

Dakarsın elmas küpe…

 

Ey, büber ek büber ek

Büber dalında gerek

Senin gibi oğlana

Benim gibi gız gerek.

 

Yumağı saracağım

Aşkınla yanacağım

Dosta düşmana karşı

Yar seni alacağım…

 

 

Bilemdeki bilezik

Sımsıkı oynamıyor

Yarimden başkasına

Hiç kanım kaynamıyor…

 

Keçi çıktı meşeye,

Kıtır kıtır gevşeye

Sesiy seday çıkmaya

Sıkışa mı galdıy köşeye…

 

Tarlaya diktim darıdır

Balı yapan arıdır,

Beni sana almayan

Evdeki koca karıdır…

 

 

Ekinler ekilirken

Dibine dökülürken

Saçından bir tel gönder

Kefenim dikilirken…

 

Kanarya var bülbül var

Etrafı sardı bahar

İkimiz bir olalım

Gelmeden şu sonbahar.

 

Gülüm uyan da gel

Mislere boyan da gel

Eğer türkü bilmezsey

Ustaydan öğren de gel…

 

 

Beyaz dut barmak gibi

Kız yüzün gaymak gibi

Seni benden ayıran

Kurusun yaprak gibi…

 

Yamadan indim düze

At bağladım nergize

Oturalım sevdiğim

Gel seninle diz dize…

 

Ocakta kömür kara

Derindir bende yara

Yar yanımdan ayrılma

Başım düşmesin dara

 

 

Deniz dibinde mildir,

Beni söyleten dildir.

Bir sen söyle bir de ben

Bakalım aşık kimdir?

 

Aşkımın ilk yıldızı

Kalbimde vardır sızı

Herkesten kıskanırım

Sevdiceğim şu kızı

 

 

 

 

 

Bir vefasız eyledi

Şu gönlümün bir durak

Ogün geçtikten sonra

Yazım güzüm hep kurak…

 

 

Giden dayı beri bak

Kulağına küpe tak

Benden sana fayda yok

Başka yere iyi bak…

 

Fındıktan fıstık olmaz

Ateşten yastık olmaz

Bir gün varsın bir gün yok

Böyle sevdalık olmaz…

 

 

Talihim yok başımda

Bitmez oldu bu çile

Bir günüm geçmedi ki

Sevdadan güle güle

 

 

Yamadan inişelim

Atlara binişelim

Böyle yangunluk olmaz

Elmayı bölüşelim…

 

Yarla arama girdi

Kara kara kediler

Takdirde yazılanı,

Nasip kısmet dediler…

 

Asmadan gel asmadan

Fistan giyer basmadan

Yarin gözü görünmez Yüzündeki yazmadan…

 

 

Yamadan iniyordum,

Çağırsan dönüyordum

Aşkından kibrit oldum

Üflesen yanıyordum…

 

Sular akar oluktan

Yılan bakar kovuktan

Neredeydin dün akşam

Dondum gittim soğuktan…

 

Şu Bartın’ın içinden

Irmak derinden akar

Bir muska tak gerdana

Kötü göz nazar yapar…

 

 

Bahçen bozuk değil mi?

Yürek ezik değil mi?

Sen orada ben burda

Bize yazık değil mi?

 

Altından oklavayım

Sinende baklavayım,

Yar elinde gül açmış

Ben onun yaprağıyım…

 

Yılana bak yılana

Gel dolana dolana,

Ben yârimi kaybettim

Beş altın var bulana…

 

 

Nereye gidiyon nereye

Bartın’ın deresine

Ben çobanlık yaparım…

Kızların sürüsüne

 

Su gelir aka aka

Taşları yıka yıka

Gözlerim görmez oldu

Yollara baka baka…

 

Irmaklarda sazanlar

Kar yazı yazanlar,

Güzel günler görmesin

Aramızı bozanlar…

 

 

Bahçede bir kestane,

Dökülür tane tane

Bizim köyde üç güzel

Alacaz birer tane…

 

Ev üstünde gezerim

Kiremidi ezerim,

Çok güzeller içinde

Yangunumu sezerim…

 

Yalı’ya fener geldi,

Aglıma neler geldi?

Yaşım güccükdür emme

Başıma nele geldi…

 

 

Akan ırmağın kumu,

Böyle sevda olur mu?

Sevdiceğim nazlı yar,

Bana küsmek olur mu?

 

Çal udunu çinlesin

Aşık olan dinlesin,

Seni benden ayıran

Can vermesin inlesin!

 

Akan sular akmaz oldu,

Bakan gözler bakmaz oldu,

A benim güzel yârim

Bilmem sana ne oldu?

 

 

Kara kazan koldadır

Yarim uzak yoldadır,

Seslendim ses vermedi…

Dağlar aramızdadır.

 

A benim mor çileğim,

Sen doldur ben içeyim

O nazik dillerinden,

Ben nasıl vazgeçeyim?